Suskun suskun yol alan dilleriniz
Aşkın kanunu ile sevişmeli şafağın büyüsünde
Şafak savaştan arta kalan zaferler için değil
Arşa yükselen aşklar için doğmalı barıştan toprağıma
...
Zamanın görecesini sokaklarda öğrenenlerdendik
Yarını yokmuşcasına koşarken bükerdik zamanı
Tozunu attırırdık sokakların patinaj atan bisikletlerle
Yer çekimine meydan okumanın hazzını
...
Bütün evreni senin önüne sermeliyim
Gözlerinden bir yaş akacağı vakit
Bir gülün yaprağı dökülsün
sen ağlama
...
Hello hav ken ay go tu bebek
Az ilerden otobüse atla kardeşim
Arnavutköyde in çek fotoğraflarını git
On yıllardır sikrıt kast sisteminin tepesindekiler
...
Mezopotamyanın bağrını kavurur
Bağrımızı umutla kavuran yıldız
Siriustan güneşe uzanan
Tanrısal bir bekleyiş bu yıkım
...
Şimdi nerede yalana dair nutuk atanı görsem
Giz tuttuğu yalanların
Üstelik nasır tutmuş gibi derinliklerde
O koskoca yalanlarını düşlüyorum içinde sakladığı
...
Fütursuzca tabanlarımı sürttüğüm asfaltın yanık kokusu
Limitsiz devrilen çay kadehleri
Sanat eserine evrilen izmarit kulesi
Ve ardlarında kalan paslı demir tadı
...
Bir gün desem ki
Şöyle bir kahve içelim
Acısından hatırından muhabbetinden
Oturup bana ait sahillerin birinde
...
Bilim her şeyi açıklarmış
Külliyen yalan
Misal kalbimi alıp otopsi masasına
Bir milyar parçaya bölseler
...